Category Archives: Executıve Assıstant

Executive’in Muavini, Nazırıdır Yönetimin

BYS Öğrencileri ve Mezunları “Yönetici Asistanı” olarak anılmak ister!

Kökleri Eski Yunan’a kadar uzanan ve günümüze kadar gelmeyi başarmış bir meslek, Sekreterlik…  Eski Yunan’da devlet adamları işleri görülsün diye Yazmanlar ve Katipler tutarken, benzer şekilde Osmanlı’da da Padişahın “Has Odabaşı” sıfatıyla idareciler atamış olması, öyle sanıyorum ki tarih sahnesinde sekreterlerin oynadığı rolü çok iyi anlatmakta…

Sekreterler, mevkileri gereği hep üst düzey yöneticilere yakın çalıştıkları ve gizli bilgilere vakıf olabildikleri için; onlardan beklenen en büyük özellik ise, iyi birer sırdaş olmaları! Dolayısıyla Mesleğe ismini veren ve İngilizce Secret kelimesinden türetilmiş Olan Secretary ünvanı, mesleğin kendine has gerekliliklerini de, kanımca, en iyi şekilde bize özetlemekte…

Zaman içerisinde sınırları gelişen ve kendi dallarını doğuran meslek için kurum ve Kuruluşların, sekreterlik hizmetlerini işaret etmek üzere; bugün farklı farklı ünvanlar kullanıyor olmaları aslında biraz kafa karıştırmıyor değil… Sekreter, Yönetici Sekreteri, Yönetici Asistanı, Üst Düzey Yönetici Asistanı ve Büro Sorumlusu vb. organizasyonlarda yaygın olarak tercih edilenlerden sadece bazıları…

Yukarıda bir kaçına yer verdiğim ünvanlar üç aşağı beş yukarı aynı gereklilik için istihdam ediliyor. Amaç, bağlı bulundukları departman ya da Ofis yöneticisinin, sekretaryal hizmetlerini en hızlı ve pratik şekilde çözüme kavuşturmak! Kabul ediyorum, şirketler atadıkları sorumluluk gereği her bir ünvan sahibinden farklı farklı görevler bekliyor olabilir, -ki bu da gayet normaldir. Ancak işaret etmek istediğim nokta bu değil! Benim açıklığa kavuşturmaya çalıştığım mevzu, bu işleri üstlenecek arkadaşlarımızın aynı teknik donanımla okullarından mezun olduğu gerçeği!

Son yıllarda, Asistanlık ünvanının Sekreterlik ünvanına gol atıp durduğunu ve Asistanlığın farklı bir meslek koluna karşılık geldiğini düşünenler var ise belirtmek isterim ki fena halde yanılıyorlar! Demek istediğim, ülkemizdeki teknik okullarda verilen mesleki eğitimin iki ünvan arasında bir fark gözetmediği… Diğer bir deyişle; Büro Yönetimi ve Sekreterlik okuyanlar da, Büro Yönetimi ve Yönetici Asistanlığı okuyanlar da, birebir aynı eğitimi alıyor! Ne eksik Ne Fazla! -Ha Son yıllarda YÖK, bu okulların ismini birer birer Yönetici Asistanlığı olarak değiştiriyor ki, mesleğin yaralı imajına bir nebze merhem sürmek adına doğru bulmaktayım o başka!

Madem mesleğe dair sorunları tartışmaya açtım buradan kimi İK yöneticilerine de seslenmek istiyorum:

Dr. M. Yusuf Uçan - Süleyman Demirel Üniversitesi

Lütfen Üniversitelerin Dört Yıllık bölümlerinden mezun Yönetici Asistanı veya Sekreterlik eğitimi almış kişiler aramayın. Bulamazsınız! Zira, ülkemizde ilgili bölümün dört yıllık bir programı hali hazırda bulunmadığı için bu şekilde verilmiş ilanlarda komik duruyor!

Eğer hala öyle sanılıyorsa, bu algıyı değiştirebilecek bir haberim var. Katıldığım BYS kongresinde, kendi okullarından mezun bir birey olmamın da vermiş olduğu cesaretle, söz alıp bu ironik meseleyi aktardığım, S.D.Ü’den Dr. Murat Yusuf Uçan’da bu durumu şu şekilde değerlendirdi:

“Çoğu işverenin bu mesleğin eğitimini almış bireyler yerine, ilgili teknik donanımdan yoksun ve farklı disiplinlerden gelen dört yıllık mezunları tercih etmesinin BYS mezunları adına fırsat eşitsizliği yarattığını, bunun aynı zamanda ülkemiz için bir kaynak israfı olduğunu, programı bitiren öğrencilerin de mecburen farklı alanlardan lisans tamamlamak zorunda kaldığını üzülerek takip ettiğim için; Okul yönetimi adına YÖK ile programın dört yıllık bölümlerinin açılması yönünde bir takım yazışmalar gerçekleştirdik… Öyle sanıyorum ki ileride bu talebimiz yanıt bulacaktır!”

Şayet hocamızın bu isteği kabul görürse, dört yıllık sekreterlik ve asistanlık eğitimi almış bireylerin iş dünyasına yakın bir gelecekte kazandırılması olası… Ancak, o tarihe kadar İş İlanlarının en azından:

“MYO’ların Büro Yönetimi ve Sekreterlik/Asistanlık bölümlerinden mezun olmuş. Tercihen İdari Bilimler Fakültelerinin filanca bölümlerinden lisans derecesine tamamlamış” şeklinde çıkması sizce de daha uygun düşmez mi?

Dr. Valerij Dermol - Int. School for Social and Business

Yukarıda saydığım ünvan belirsizliği dışında eleştiri getirmek istediğim başka bir husus daha var! Allah aşkına, niçin sürekli Bayan Yönetici Asistanı/Sekreteri aranıyor? Erkek Hasta bakıcı, Erkek Kabin Görevlisi olabiliyor da, erkek Yönetici Asistanı niçin bu kadar yadırganıyor anlamış değilim. İlgili bölüm mezunlarının silme bayanlardan oluştuğuna yada oluşması gerektiğine inanılan bir durum mu söz konusu acaba?

Yönetici Asistanlığı/Sekreterlik mezunu olan birisi olarak söyleyebilirim ki, bölümümün yarısından fazlası sanılanın aksine hemcinslerimden oluşuyordu. Hatta ortaya çıkan bu durum bizi de bir hayli şaşırtmıştı. Toplumdaki algısı o kadar kötü ki, aslında normal olması lazım gelen bu durum, bize dahi garip gelmişti. Sonradan öğrendik ki; beklentinin tersine sekreterlik bölümlerinde okuyan erkeklerin bayanlara nazaran yer yer ezici bir üstünlüğe sahip olması aslında bir realite! Hatta; sevinerek söyleyebilirim:  23-24-25 Ekim’de Kırklareli Üniversitesinin ev sahipliği yaptığı BYS kongresinde dinleyicilerin arasında çok sayıda erkek BYS öğrencisi bulunmaktaydı. Bu bölümü, bayan yoğun düşünerek sadece laf olsun diye yazmak isteyen erkek arkadaşlarımı da buradan uyarmak istiyorum… Aman diyeyim 🙂

Yönetici Asistanlığının cinsiyetsiz bir meslek olması gerektiğine inananlardanım… Tıpkı diğer meslekler gibi! Nasıl ki eril yapısı olduğu düşünülen mesleklerde dahi, gün be gün kadın rolü artıyor; bayan makine mühendisleri, bayan inşaat mühendisleri ve hatta bayan iş makinesi operatörleri artık toplum tarafından garipsenmiyor ise… Niçin tarih sahnesine, katip, yazman, özel kalem vb. sıfatlarda ve erkek egemen olarak çıkmış olan sekreterlik mesleğinin, hatta ve hatta, kültürümüzde dahi yeri varken… Bugünkü yanlış algısını değiştirmeye gayret göstermeyelim?

Yazımın girizgahında da belirttiğim üzere, Osmanlı zamanında bugünkü sekreteryal birimlere karşılık gelen hizmetlerin yöneticisi “Has Odabaşı” idi.  Dolayısıyla, Kanuni Sultan Süleyman Hz’lerine evvela Has Odabaşılık, müteakiben de Vezir-i Azamlık yapmış bir devlet adamının tarihimizde yer aldığını unutmamak gerekir. (Bknz. Damat İbrahim Paşa) Bu noktadan hareketle demek istediğim şudur ki, günümüzdeki karşılığı yönetici asistanı olan ilgili mevkiye sahip meslek erbabı; eğer kendisini mesleki alanda yetiştirir, teknolojik gelişmeleri takip eder, diplomasiyi iyi öğrenir, insanlarla olan iletişimini kuvvetlendirir ve belki de en önemlisi, günümüz iş hayatının en önemli beklentilerinden olan yabancı dilini akıcı bir seviyeye ulaştırır ise, pekala şirket içerisinde çok önemli görevler de üstlenebilecektir.

Öğr. Görevlisi Açelya Özer - Ahi Evran Üniversitesi

Yeri gelmişken belirtmem gerekir ki; Kongre’de BYS programlarına Zorunlu İngilizce Hazırlığı Sınıflarının Koyulması üzerine bir bildiri de sunuldu. Bildiriyi sunan Öğretim Görevlisi Açelya Özer; Globalleşen dünyada Yönetici Asistanlarının en az bir yabancı dil bilmelerinin artık zaruri olduğuna değindi. Hatta, kendisi de daha önceleri çok uluslu bir şirkette yönetici asistanlığı yaptığını, büyük ihtimalle de tesadüfen işe alındığını anlattı. İşe girdiğinde mesleğin ağırlıklı olarak İngiliz Dili Edebiyatı, İngilizce Öğretmenliği ve İngilizce Mütercim Tercümanlık mezunları tarafından zapt-ı rapt altına alındığını gördüğünde bir hayli içerlemiş ve akademik çalışmasını da bu alan üzerine yapmış: Araştırma bulguları da zaten bunu doğrular nitelikte: 30 kişi üzerinde yaptığı küçük ölçekli çalışma, daha önce çalışmış olduğu holding bünyesinde gerçekleşse de dikkat çekici: İlgili araştırmaya göre, bu mesleği icra edenlerden sadece 5 kişi BYS programlarından mezun olmuş!

İlgili sunumun ardından katkıda bulunmak adına söz alıp söylediğim gibi:

2008 yılında başvurduğum bir ilan, tam da hocamızın anlattığı soruna çok denk bir örnekti. Söz konusu iş ilanında aslında BYS kriterleri istenirken mezuniyet koşulu olarak Filoloji mezunu olunması şart koşulmuştu! Çünkü ilgili pozisyon uluslararası bir projeydi ve mülakatlarımı o zaman gerçekleştiren İK yöneticisi; CV’mi başvuruların arasında gördüğünde bir hayli şaşırdığını ifade etmişti. BYS gibi bir bölüm mevcutken, niçin ilan metninde kriter olarak dil fakültelerinden birinden mezuniyet şartı istiyorsunuz diye sorunca da; daha önce mülakata aldıkları arkadaşların İngilizce konusundaki yetersizlikleri sebebiyle ilanın o şekilde verildiğini söylemiş ve eklemişti “Herkes İngilizce bildiğini iddia ediyor ama konuşamıyor, Sen konuşabiliyorsun”

Sekreterlik mesleğinde dilin neden önemli olduğunu sanırım ifade edebildim. Eğer ki gayeniz kamuda iş bulmak ise belki yabancı dile ihtiyacınız olmayabilir. Ancak, hele ki uluslararası uzantıları olan global bir şirkette çalışmak ise hedefiniz, kusura bakmayın ama size iki lisans diploması dahi yetmeyecektir 🙁 Hatta, artık yönetici asistanlarının bir yabancı dili çok iyi bilmesinin yanı sıra ikinci bir dile de az çok vakıf olması beklenmekte.!!!. Özellikle de İngilizce! Özetle, rekabet ortamının yoğun olduğu özel sektörde, işe alınmak için korkarım ki dil engelinin aşılması bir ihtiyaçtan öte zaruret halini almış durumda!

İyi ama nerede ben İngilizce Öğrenebilirim ki diyorsanız Türkiye’de kurs verilen her yerde diyebilirim. İngilizceyi öğrenebileceğinizden eminim ama peki ya konuşabilecek misiniz? İşte orası meçhul! Ben, İngilizce konuşabilmenin yegane yolunun Yurt dışında en azından 3 aylık bir eğitimden geçtiğini savunanlardanım. Şayet bu imkanınız yok ise turistlerle pratik yapmak da işe yarar bir çözüm olabilir. Öte yandan, alt yazılı filmler izlemek de iyidir, ancak kulak dolgunluğundan öte gidebileceğinizi zannetmiyorum. Eğer, yabancı dil konusunu çözmek istiyorsanız, siz en iyisi bana kulak verin ve yurtdışı imkanlarınızı zorlayın. Mümkünse Erasmus, Sokrates gibi programlara katılmaya çalışın… Ya da beni de İngiltere’ye göndermiş bir kurum olan Academy English‘in kapısını çalın 🙂

Mevkileri gereği yöneticilerine yakın durmaları gereken asistanların, dil sorunlarını da hallettiğinde kariyer yollarının açık olduğu gerçeğini teslim etmek gerek… Ancak elbette ki dil eğitimi tek başına yeterli değil! Meslekte ilerlemek için ilgili kongreleri ve mesleki yayınları takip etmenin, bir nebze yararı olabileceğini düşünüyorum. Sertifikalı eğitimlere katılmak da kanımca son derece önemli… Bu sayede mesleki bilgilerin sürekli güncel tutulması mümkün… Üstelik sertifikalı eğitim seminerleri, bu mesleği seçip seçmeme konusunda kararsız kalan arkadaşlarımıza, yol gösterici bile olabilir! İnternet üzerinde yönetici asistanlığı üzerine tek günlük seminer düzenleyen pek çok kuruluş olsa da Eylül Ayında İGED Akademi bünyesinde katılmış olduğum eğitim; hem içerik hem de cüzdanlarımız açısından verimliydi 🙂 Öyle ki, eğitime ayıracak çok büyük bütçeler söz konusu değil ise Gamze Biçerbay’ın sunumundaki Üst Düzey Yönetici Asistanlığı eğitimi beklentinizi fazlasıyla karşılayacaktır. TUSKON çatısı altındaki *İGED’in; gerçekleştirdiği faaliyetler neticesinde geçtiğimiz ağustos ayında Sn. Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan’dan da bir ödül almış olduğunu ayrıca belirtelim.

Mesleki gelişim açısından Kongrelerin de bir hayli yararlı olduğunu az evvel belirtmiştim. Birbirinden değerli Akademisyenlerin mesleki sorunlar üzerine bilimsel sunumlar yaptığı kongrelerde çok şey öğrenmek bir yana, belki de en önemlisi güzel bir network sahibi olmanıza yardımcı olması… LMYO’nun bünyesinde gerçekleştirilen 12. BYS kongresinde pek çok değerli akademisyen ve meslek profesyonelini tanımaktan ötürü bir hayli memnunum. Bir de, eğer böylesi organizasyonları yakalama fırsatınız olursa akşam yemeği davetlerine de icap etmenizi şiddetle öneririm,  şayet açılış yemeğine katılmasaydım muhtemelen gerçek bir meslek gönüllüsü olan ve TUSIAD’a 22 senesini vermiş Sn. Firdevs Arslan’ı tanıma şansına sahip olamayabilirdim. İstanbul’da ikamet edenler kendisinin kurucu başkanlığını üstlendiği YÖN-DER’e muhakkak üye olmalı.

Doç. Dr. Sami Acar - Gazi Üniversitesi

Kongre hakkında da kısa kısa bir kaç not paylaşmış olayım: Onlarca değerli bilimsel çalışma arasından, benim özellikle dikkatimi çekenler; zaten bu yazıma da konu olmuş olan “Sekreterlik Mesleğinde Ünvansızlık Sorunu”, “Müzakereci Olarak Yönetici Asistanının Rolü”  ve  Büro Yönetimi ve Yönetici Asistanlığı Programlarına Zorunlu İngilizce Hazırlık Sınıfı Konulması”gibi bildirilerdi. Ancak; “İlişkisel Toplumda Sosyal İş Ağlarının Kariyer Gelişimi açısından önemi” ve de Bürolarda E-Toplantı Yönetimine Geçiş ve Uygulamalar”ı anlatan sunumlarda çok verimli oldu. Hele ki, konuşmacılar arasında hitabeti ile öne çıkan bir isim vardı ki, herhangi bir yerde seminerini yakalarsanız sakın kaçırmayın derim: Yrd. Doç Dr. Sami Acar. İki ayrı sunum yapan Sn. Acar,  konuşmacılardan söz alıp katkıda bulunduğu noktalarda da pek çok önemli konuya dikkatleri çekmesini bildi.

12. Uluslararası Katılımlı Büro Yönetimi ve Sekreterlik Kongresi, Kırklareli Üniversitesinin, Lüleburgaz yerleşkesinde yapıldı. Bu yazı vesilesi ile bu organizasyonda emeği geçen herkese teşekkür etmek istiyorum. Ancak, her ne kadar yabancı konuşmaları takip etmekte zorlanmamış, bilakis soru sorma şansını elde etmiş olsam da… Bahsi geçen konuşmaların salon tarafından iyi anlaşılamadığı kanaatindeyim. Özellikle de, Int. School for Social and Business Dekanı Dr. Valerij Dermol’un Kariyer Yönetimi hakkında gerçekleştirmiş olduğu konuşma son derece başarılıydı. Böylesi bir organizasyonda simultane olmasa bile en azından ardıl tercüme yapılmamış olmasına bir anlam veremediğimi ifade etmek isterim.

Toparlayalım: Mesleki eğitim anlamında Sekreterlik ve Asistanlık müfredatı gerçekten de aynıdır;  ama hayalperest olmamak ve her asistanı sekreter, her sekreteri de asistan sanmamak lazım. Unutmayın ki; istisnaları olsa da şirketlerdeki kabul görmüş mesleki hiyerarşi çoğunlukla şu şekildedir 1-) Sekreter/Resepsiyonist 2-) Yönetici Asistanı/Sekreteri ve 3-) Üst Düzey Yönetici Asistanı 🙂

Günümüzün rekabetçi iş dünyasında Sekreterlik mesleği artık adını aldığı “sır tutan” olmaktan çok daha ötede… Protokol kurallarını iyi bilmek, Yabancı bir dil konuşmak dahi yetmeyebiliyor! Özellikle de üst yönetimde söz sahibi olabilmek için, doğabilecek olan farklı ihtiyaçlar ile fikirleri ortak bir anlaşma zeminine götürebilecek, uzlaşı için çabalayacak, yani müzakere yetenekleri de gelişmiş meslek profesyonellerine ihtiyaç duyulmakta artık! Kısaca, Sekreter ya da Asistan yöneticisinin ve de bağlı olduğu yönetimin ,adeta bir yardımcısı ve ofiste kendisini temsil eden alternatifi ve vekili olmak durumunda…

Başka bir deyişle “Executive’in Muavini, Nazırıdır Yönetimin”

 Kaynakça:

1-) Sekreterlik Mesleğinde Ünvansızlık Sorunu, BYS Kongresi 2013 - Dr. Yusuf Zılan

2-) Müzakereci Olarak Yönetici Asistanının Rolü, BYS Kongresi 2013 - Dr. Murat Yusuf Uçan

3-) Büro Yönetimi ve Yönetici Asistanlığı Programlarına Zorunlu İngilizce Hazırlık Sınıfı Konulması, BYS Kongresi 2013- Açelya ÖZER

*İGED: İstanbul Genç İşadamları Derneği

Emaneten Mütercimlik mi? Nasıl Yani?

30 Eyiül Dünya Çeviri Günü

Saat sanırım 21.00 civarları… Denizin kenarındaki bir banka oturmuş, yörenin o meşhur ekmek arası lezzetiyle kendime mini bir ziyafet çekiyor, bir yandan da gelip geçen gemileri seyrediyorum… Ortam ise cıvıl cıvıl yani bir hayli kalabalık… Mekanlardan gelen müzik sesleri sahile vuran dalgaların tınısıyla da birleşince de, varın keyfinize değmeyin gitsin… Üstelik yaz mevsiminde de değiliz, Nerede miyim? İzmir Kordon, hani şu 3.2 km’lik sahil şeridine sahip cennet’te… 🙂

Dünya Çevirmenler Gününü Kutladık:

30 Eyiül Dünya Çeviri Günü

Geçtiğimiz hafta, yani, 30 Eylül Pazartesi, Dünya Çevirmenler günüydü… Derneğimizin İzmir Şubesinin Resmi Açılış etkinliği vardı ve gelen davete icabet edip mesleğimizle ilgili son gelişmeleri öğrenmek son derece önemliydi benim için… Hemen iş programımı bu takvime göre düzenledim ve İzmir’in yolunu tuttum. Etkinliğin düzenleneceği Yaşar Üniversitesi Bornova kampüsünü bulmakta şehrin yabancısı olduğum için biraz zorlansam da, konferans başlamadan yerimi almayı başardım. Not tutmak için küçük bir defter, konuşmacıların en doğal hallerini çekmek için fotoğraf makinem elbette ki yanımdaydı…

Işıklar karartıldı ve sahneye çıkan ilk isim Yaşar Üniversitesinin değerli Rektörü Prof. Dr. Murat Barkan oldu. Sn. Barkan konuşmasında; İzmir’in Çevirmenlik mesleği için neden önemli olduğunu tarihten örnekler vererek açıklamaya çalıştı. Kentteki üniversitelerde bulunan mütercim-tercümanlık öğrencilerinin yoğunluğuna dikkat çekerek, böylesi bir meslek platformunun gençlere kazandıracağı yetkinliklerin önemine dikkat çekti. Ve Ekledi “Bu güzel organizasyona üniversitemiz olarak ev sahipliği yapıyor olmanın haklı gururunu yaşıyoruz”

Doç. Dr. Hülya Kaya, ÇD - İzmir YK Başkanı

Ardından mikrofonu devralan Çeviri Derneği Kurucu Üyesi Sn. Osman Kaya ise, muhtemelen insanlık tarihinin ilk mesleği olan çevirmenliğin, yüzyıllar boyunca toplumlar üzerindeki oynadığı aktif rolden bahsetti. Çevirmenler olmasaydı milletler arasındaki kültürel miras aktarımının neredeyse mümkün olamayacağına dikkat çeken Kaya, çevirmenliğin ülkemizde pek çok kesim tarafından uzun yıllar boyunca anlaşılamamış olmasından duyduğu derin üzüntüyü dinleyicileriyle paylaştı. Asıl önemli hususları konuşmasının ikinci yarısına sakladığını belirten Osman Bey, müsaade isteyerek sözü Çeviri Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Doç. Dr. Hülya Kaya’ya bıraktı.

Doç Dr. Hülya Kaya’da 30 Eylül gibi anlamlı bir günde Çeviri Derneği İzmir Şubesinin resmen açılıyor olmasından duyduğu sevinci belirtti. Çevirmenleri ‘Indiana Jones” gibi gözüpek macera severlere ve araştırma tutkunlarına benzeten Kaya, bir arkeolog nasıl ki yeni şeyler keşfediyor ve öğreniyorsa, bir çevirmenin de gündemin gerisinde kalmamak üzere sürekli kendini yenilemek zorunda olduğunu hatırlattı. Sn. Başkan, ayrıca, kurulmuş olan bu yeni ittifak önderliğinde gerçekleştirilecek olan projeler sayesinde, sadece bölgesel değil ülke çapında da mesleki bilincin gelişimine katkılar sağlanacağının altını çizdi.


Gündem bir hayli yoğundu. Önce Doç. Dr. Neslihan Yetkiner 1-1 çevirinin çoğu zaman neden mümkün olamayacağına dair açıklamalarda bulundu. Ancak esaslı bir çevirmenin, kaynak dildeki bir ifadeyi, biraz zihinsel çaba ile neredeyse anlam kaybı olmadan, erek dile ne şekilde aktarabileceğinin tüyolarını vermeyi ihmal etmedi. Bunun için en güzel örnek ise Can Yücel’in Şeyist şiiri idi.              “Şey” gibi

Doç. Dr. Neslihan Yetkiner

joker bir kelimenin dilimizde yarattığı muğlak anlamların nasıl da belirtikleştirilerek erek dile aktarıldığını gördüğümüzde salondan hayret verici nidaların yükseldiğine şahit olduk… Çevirmen Feyyaz Karacan Fergar başarmıştı. “Thingicist” olarak İngilizceye kazandırılan bu edebi eseri mutlak surette incelemenizi salık veririm 🙂

Doç. Dr. Nilgün Dungan “Edebi Çeviri Eleştirisi” konulu konuşmasında; çeviri eleştirmenliğinin baz aldığı kıstasları bize açıklamaya çalıştı. Benim için bilmediğim bir konuydu ama sanırsam şu şekilde basite indirgeyerek sizlere aktarmam yanlış olmayacaktır. Özetle, “herhangi bir eserin, herhangi bir çevirmen tarafından ne şekilde ve neden o biçimde çevrildiğinin incelenmesine dair çalışmalar bütünüdür” denilebilir. İnternetten de yaptığım araştırmaya binaen ifade edebilirim ki, söz konusu eleştirmen aynı eser için birden çok çeviriyi incelemekte ve bilimsel olarak görüşlerini sunmaktadır. – gerçekten ilginç bir alan :/

Dokuz Eylül Üniversitesi Almanca Öğretim Görevlisi Sn. Serpil Erfındık ise Akademik bir konuşma yapmak yerine hayatından kesitler vererek niçin bu mesleğe gönül vermiş olduğunu eğlenceli bir üslup ile anlatmaya çalıştı. Almanya doğumlu Çevirmen, Türkiye’ye geldiğinde yaşadığı dil sorunsalını mizahi bir üslupla değerlendirdi. Salondaki son sınıf mütercim-tercümanlık öğrencilerine seslenirken ise şu öğütlerde bulundu: ”Beni kimse anlamıyordu o yıllarda, ilk geldiğimde… Sanırım iki kültür arasındaki bu farklılıkları çözümleme isteği sayesinde çevirmen oluverdim. Eğer ki, siz de iyi bir çevirmen olmak insanlık geçmişini daha rahat anlayabilmek istiyorsanız Mitoloji okuyun, dimağlarınızı kuvvetlendirin 🙂 - Sn. Serpil Erfındık’ın Antik Mitolojide Kim Kimdir? İsimli yayınlanmış bir çevirisinin olduğunu ve kuvvetle muhtemel mitolojiyi o yüzden önermiş olabileceğini de meraklısına hatırlatmış olalım.

Öğleden sonraki ilk konuşmacımız Sn. Sibel Arslan Yeşilay’dı. Tiyatro çevirisi ve Dramaturg’luk mesleğine değinen Yeşilay, tecrübeleriyle bu alana ilgi duyanlara ışık tutarken, Ege Üni. Mütercim-Tercümanlık bölümünden Arş. Görevlisi Sn. Selahattin Karagöz ise yepyeni bir alan olan Video-Oyun çevirmenliğinden bahsetti. Bu alanda henüz profesyonel bir hizmetin olmadığını, ve var olan boşluğun ise daha çok gönüllüler tarafından doldurulduğunu ifade etti.

Sibel A. Yeşilay, Serpil Erfındık, Osman Kaya, Hülya Kaya, Selahattin Karagöz


Türkiye’de Çevirmenlik ve Mesleğe dair Yapısal Sorunlar

Buradan, her şeyi anlatmak satırlara sığdırmak gerçekten çok zor…  Ancak genel olarak toparlayacak olursak, tüm gün konuşulan ana unsur, diğer konular şöyle dursun.. Türkiye’de çevirmenlerin yaşadığı genel sıkıntılardı. Neredeyse her konuşmacı, konuşmasının bir yerinde bu konuya öyle ya da böyle değindi. Çeviribilim’de yaşanan mesleki problemler, kamuoyu nezdinde çeviriye ve çevirmene yeteri kadar verilmeyen değer, çevirmene ne gerek var bizim çocuk çevirir, tarzındaki sığ anlayışlar, örgüt nezdinde aşmak zorunda olduğumuz zorlukların başında geliyor!

Öyle ki, çevirmenlik ya da diğer adıyla mütercimlik mesleği, hala bir kesim tarafından, sanki emaneten yapılan kalıcılığı olmayan, her dil bilenin ben de çevirmenlik yaparım diye giriştiği geçici, basite indirgenen bir iş gibi algılanıyor. Her nedense, çevirmenliğin de ciddi mesai harcanması gereken bir iş kolu olduğu ve belirli standartlara sahip olması gerçeği gözden kaçırılmak isteniyor. Çevirmenlik Sn. Osman Kaya’nın da konuşmasının bir yerinde ifade ettiği üzere “altın bir bileziktir” elbette ama gerek bu mesleği icra etmeye karar verenlerin, gerekse çevirmen istihdam edenlerin bu mesleğin onurunu çiğnememeleri gerekiyor!

Çeviri Derneği, yukarıda saydığım tüm bu sıkıntıları çözmek ve mesleğe olan iade-i itibar’ı sağlamak üzere Çevirmenler, Çeviri İşletmeleri ve Akademisyenler tarafından, çok yapılı bir çatı oluşum olarak 1999 yılında kuruldu. Günümüzde ise, O günden beri yürüttüğü çalışmalar neticesinde, devlet nezdinde ve özel sektörde tanınan ve gerektiğinde görüşü sorulan bir kurum olmanın haklı gururunu yaşıyor.

Sosyal sorumluluk hizmetleriyle de adından söz ettiren Çeviri Derneği “Afette Rehber Çevirmenlik(ARÇ)” yapılanmasıyla da en son Van depremi kapsamında yürüttüğü çalışmalardan ötürü Sabancı Vakfının 4 yıldır düzenlediği Fark Yaratanlar Projesinin fark yaratanlarından biri seçilmişti. ARÇ, Cüneyt Özdemir’in sunduğu 5N1K programında tanıtılmış ve büyük beğeni toplamıştı.

Sn. Osman Kaya

Sn. Osman Kaya’nın konuşmasının ikinci bölümünde aktardığı üzere, fiilen yapılan ancak yasal olarak meslek yeterlilik kurumunda karşılığı ne yazık ki henüz olmayan bir meslek çevirmenlik… Geçtiğimiz yıl, değerli üyelerimizin katkılarıyla taslak bir meslek standardı oluşturulmuş ve mesleki yeterlilik kurumuna gönderilmişti. Bazılarımız buna üzülebilir belki ama, çevirmen olmak için de artık bir sertifikasyona ihtiyaç duyulacak. İlgili çalışmaların bitirilmesinin ardından sınav merkezlerinin oluşturulması gündemde… Ha bu süreç tamamlandığında bu sertifikaya sahip olmayan bireyler tercüme yapamayacaklar mı? Kendi görüşümü ifade etmem gerekirse, elbette ki o yönde bir sınırlama getirilemeyeceği yönünde… Zaten ülkemizde çeviribilim ve mütercim tercümanlık bölümlerinin mazisi en çok 30 sene öncesine dayanıyor ve bu mesleki boşluk, o dönemlerde büyük ölçüde, alaylı çevirmenler tarafından dolduruluyordu. Ancak zamanla, bölümlerden mezun olanların sayısı artınca sektör ihtiyacı olan nitelikli iş gücüne kavuştu. İlgili meslek standartlarının da oluşmasıyla, sertifika sahibi olanlar da ister istemez bundan böyle ilk etapta tercih edilen bireyler olacaktır.

Son olarak, Dünya Çeviri Gününden bahsedelim… Kimileri tarafından çevirmenler günü olarak da ifade edilen bu gün ilk kez FIT (Dünya Çevirmenler Federasyonu) tarafından, dünya tercümanlarının azizi kabul edilen İncil çevirmeni St. Jerome anısına ithaf edilmiş… Daha sonraları, FIT tarafından genişletilerek tüm dünya çevirmenlerine armağan edilmiş. FIT’in Türkiye Temsilciğini yürüten derneğimiz de Dünya Çeviri Gününü, her yıl çeşitli organizasyonlar ile kutlamakta ve yaptığı basın açıklamasıyla da Çevirmenlerin sesi olmaktadır.

Mini Tatil: İzmir Alsancak, Çeşme ve Alaçatı

İzmir’e gelip de tadını çıkarmadan gitmek olmazdı. Yazının en başında dediğim gibi o meşhur ekmek arası lezzeti yerinde tatmalıydım. İzmir denilince herkesin aklına gelen ilk lezzet elbette ki, kumruydu. Sordum soruşturdum Alsancak’ta meşhur sevinç pastanesinin yakınındaki Kumrucu Şevkiyi tavsiye ettiler.  Tadını çıkara çıkara yemek istediğim için paket yaptırdım ve soluğu deniz kenarında aldım. Ancak, İzmirli arkadaşlar en iyi kumruyu yerinde yani Çeşme’de yersiniz demişlerdi, madem ki dedim buralara kadar geldim, havada yazdan kalma… Hele bir sabah olsun da Çeşmeyi’de bir görelim… Çeşme’nin atmosferini çok tutmasam da (muhtemelen cansızlığı Ekim ayında olmamızdı) Şehir Merkezine girerken Mega Ömer’de yediğim kumruyu top1 listesine koyuyorum. Aşağıdaki fotoğraf içerisine kolajladığım kumru resmi bizzat-i kendi çekimimdir 🙂

Hani Medya bas bas bağırıyordu ya Çeşme Alaçatı diye diye… Gideyim göreyim istedim 🙂  İşte sokaklar döşenmiş arnavut taşlarıyla bir nevi Antalya Kaleiçi yahut Kaş Kalkan’ı andırıyordu. Öyle çok kalabalıktı diyemem! Ama anlatılanlara göre Temmuz-Ağustos’ta iğne atsan yere düşmüyormuş, yani İstiklal’den hallice… Bir eksiği var! Denizi yok! 🙂 Şaka değil, Alaçatı dedikleri yerde yani şehir merkezinde görülmeye değer tek şey yine aşağıdaki fotoğrafta göreceğiniz Rüzgar Değirmeni!!! Başka da bir numarası yok yani 🙂 En yakın deniz 6 km ötede! Elbette ki, bu ironiye yenik düşmemek adına sezonu kapanmış bile olsa otostop çekerek windsurf yapılan marinaya da gittim. Windsurf okulları her yerdeydi ve eğitim faaliyetleri de halen sürüyordu, meraklısına duyurulur 🙂

30 Eylül gibi anlamlı bir günde hem İzmir’i ziyaret etme fırsatı yakaladım hem de  derneğimizin düzenlediği etkinliğin bir parçası oldum. Ancak, kendimi tatil havasına çok kaptırıp da Çeşme’nin Dalyan Koyunda denize girmeyeydim iyiydi…Fena halde grip oldum 🙁

Kapanışı yaparken de, ne mi diyelim?

Mütercimlik Emanaten yapılamayacak kadar değerli bir meslektir. Buyrun birlik olalım ve Çeviri Derneği Çatısı altında sizinle de buluşalım… Mesleğimizin sahipsiz olmadığını cümle aleme gösterelim.

Sn. Osman Kaya’nın da dediği gibi International Translation Day, biz çevirmenlerin bayramıdır. Kutlu olsun efendim 🙂

Çeşme Dalyan Koyu

Kaynak:

1-) FIT - International Federation of Translators

2-) Çeviri Derneği - Translation & Interpreting Association

3-) Çeviribilim Edimbilim İlişkisi- Neslihan Yetkiner, Sayfa 95 “Can Yücel’in Şeyist Şiiri Üzerine”

Follow @emrahbayildiran