-
Son Yazılar
Popüler Yazılar
Bölümler
IN ENGLISH y En Español
*
“- Her gün 2 milyar insanın hayatına dokunuyoruz”
diyerek oldukça iddialı bir giriş yapıyordu NAMET-RUB* İnsan Kaynaklarından Sorumlu Bşk. Yard. Steven Gross, BizzTrip2Unilever VIII’e başlarken, ve ekliyordu:
“- Dünya çapındaki 400’ü aşkın markamızla, yaşamın içinde ve her yerindeyiz. Ama, bizim tek bir misyonumuz var: Hayatınıza canlılık ve keyif katmak!”
Gross, 1880’li yıllarda temelleri atılan ve bugün dünya çapında 170.000’i aşkın çalışanı bulunan bu dev organizasyonu, işte böyle yalın bir motto ile tanımlamıştı, Türkiye’nin önde gelen Üniversitelerinden seçilmiş 200 kadar katılımcıya…
Ardından sözü devralan Unilever Türkiye CEO’su Mehmet Altınok ise Steven’ın bu cümlelerini şu sözlerle tamamlıyordu:
“Hayattan aldığınız keyfin yarın da devam edebilmesi için sürdürülebilirlik projelerine büyük önem veriyoruz. Çünkü, kaynaklarımızı bu hızda tüketmeye devam eder ancak önlem almaz isek, ticari risklerin kapımızda olduğunu görebiliyoruz…”
Steven’ın “hayatlara dokunmak” iddiasına döneceğim elbet ama evvela Sn. CEO’nun yukarıda ki beyanatına biraz daha dikkat çekmek istiyorum. Açık açık ifade etmese de, Sn. Altınok şunu demek istemiş olabilir miydi acaba?
“Bugün çok iyi kazanıyor olabiliriz ancak pro-aktif davranmaz isek bu yarın da iyi kazanabileceğimiz anlamına gelmez, -ve hatta batabiliriz!?”
Bir CEO’dan böyle bir itirafı, ihtimal dahilinde bile olsa, normal şartlarda duyabilmek pek kolay olmasa gerek! ne dersiniz ?
***
Unilever gibi bir firma kolay kolay batmayabilir belki ama… Kimi ticari iş kollarının sürdürülebilirlik adına çok büyük riskler taşıdığı da sır değil hani… Kanımca bu soruna bir parantez açmak istemişti Sn. Altınok… Geleceğimizden çalmaya devam edersek hep birlikte evde oturmak zorunda kalabileceğimiz günler yakındır demek istemişti aslında…
Biraz açalım mı bunu?
Tam da bu konuya ilişkin muazzam bir örnek var çünkü elimde… Sıkı bir çay tiryakisi iseniz bu örneğe eminim ki çok üzüleceksiniz ama elden ne gelir
Milli değerlerimizden çayın sadece ve sadece 25 yıllık bir ömrünün kaldığını ve böyle giderse ülkemizde çay bulmanın imkansız hale geleceğini söylesem ne derdiniz, bana?
Bu çay mevzuu, gelecekten çalmaya verilebilecek en ciddi örneklerden biri ne yazık ki!
Bugün daha çok kazanmak adına, bilerek ya da bilmeyerek yapmış olduğumuz yanlış tarım, fazla gübreleme gibi işler, ülkemizdeki çay üretimini adeta durdurma noktasına getirmiş… Bunu ben değil, işin uzmanları söylüyor… Devlet olarak ne yaptığımız ise tam bir muamma!
Neyse ki, birileri işin kolayına kaçıp ithalat silahına sarılmak yerine, taşın altına elini sokmuş da en azından şimdilik rahat bir nefes aldırmış bizlere….
Unilever’in bir markası olan Lipton, Çayın geleceğini kurtarmak üzere 2010 yılında hummalı bir çalışmaya girişmiş… Ve hatta, Uluslararası bir örgüt olan *Rainforest Alliance’a taahhüdde bulunarak demiş ki:
“Ben çayımı Sürdürülebilir Tarım’la bu topraklardan temin etmeye devam edeceğim. Gelin beni denetleyin”*
***
Kendi rızasıyla denetlenmek isteyen çevreye duyarlı, kaç şirket duydunuz bugüne kadar?
***
Çevreye ve sürdürülebilirliğe bu denli önem veren bir kuruluşun çalışanına verdiği önemi de tahmin edebiliyorsunuz sanırım…
Hiç kuşku yok ki Unilever, İnsan’a yapılan her masrafı bir maliyet kalemi olarak değil de değerli bir yatırım olarak gören ender firmalardan… 200 kadar üniversite öğrencisine Ümraniye’deki genel merkezin kapılarını iki günlüğüne açması da tam da bu yüzden, değil mi zaten?
Kolay değil öyle İstanbul dışından gelen katılımcıların ulaşım masraflarını dahi karşılayıp şanlarına yaraşır bir otelde iki gün konaklatmak çünkü… Buna etkinlik içerisinde düzenlenen özel geceyi katmıyorum bile!
Potansiyel vaad eden yetenekler için ayırdığı bu kaynağı görünce, de sormadan edemiyor ki insan:
Bir de çalışanı olsan kim bilir neler sunacak sana?
***
Çalışanı olmak demişken:
Bloomberg Businesweek ve Realta Consulting’in “En Sevilen İşveren Markası” araştırmasına göre, son üç senedir FMCG kategorisindeki liderliği bırakmıyor Unilever… Sebebi sizce de çok açık değil mi?
***
Elbette ki, BizzTrip2Unilever gibi benzeri şirket organizasyonlarının ana amacı, sizin gözünüzdeki kurumsal marka imajlarını bir perde daha yukarı çekmekten daha öte bir şey değil aslında… Ancak önemli olan bunu nasıl yaptıkları?
Şuna emin olabilirsiniz ki, katıldığımız iki gün boyunca “biz şöyleyiz böyleyiz” demek yerine bunu bize hissettirmeyi seçti Unilever…
Tamam verdikleri case’ler çoğunlukla kendileri ile alakalı idi, ama gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki katılımcısı olduğumuz seminerlerin anlatılış şekli, akademik bir dersten çok da farklı değildi… Anlatanı farklıydı sadece… Karşınızda hocanız değil de işin guruları… Bir Cem Tarık Yüksel, bir Tarık Bayar duruyordu…. Daha da güzeli, sektörün bu kilit isimlerine sadece seminer esnasında değil, sonrasında da soru sorma imkanına sahip oluyordunuz.
Müşteri/Pazar Geliştirmeden sorumlu Bşk. Yard. Cem Tarık Yüksel, pazarlamanın dünden bugüne geçirdiği evrimi tüm çıplaklığı ile önümüze sererken, Marka Yöneticisi Tarık Bayar‘da Elidor’u yeniden nasıl love mark haline dönüştürdüklerini anlatıyordu. Üreticisi oldukları herhangi bir markanın 360°kampanyalarının nasıl hazırlandığından tutun da tüketicilerin satın alım alışkanlıklarında nasıl belirleyici rol üstlenebildiklerini örneklerle izah ettiler bizlere…
Şimdi, şu yarım kalan hikayemize yani Unilever’in 2 milyar insanın hayatına dokunuyoruz iddiasına yeniden dönelim… Farklı farklı konulardan söz etmiş gibi görünebilirim ancak yazımın en başından beri sağlam örneklerle bu konuyu irdeliyordum ben aslında…
Gerek sürdürülebilirlik anlayışı, gerekse en büyük değer olarak insanı görmesi size tatminkar gelmedi ise bir de evinize bakın bakalım…
Diğer bir iddiaya göre de; her 10 hane halkından 7’sinde bir Unilever ürünü bulunuyormuş çünkü…
Unilever benim hayatıma bu şekilde dahi nüfuz edemiyor, dokunamıyor diyebiliyorsan seni tebrik etmek isterim. Ancak acele etmeden önce su sorulara bir yanıt ver istersen:
…Ve sen, hala
hayatıma dokunmaları imkansız diyorsun öyle mi :))
Markalar gerçekten de bir nitelik ürettiği, sen de onlara değer verdiğin sürece yaşayabilir, ancak…
Bak gerçekten merak ettim şimdi : – Mutfakta biri mi var ?
Emrah BAYILDIRAN
Kaynak:
(*) NAMET-RUB (North Africa Middle East, Turkey, Russia, Ukraine, Belarus)
1-) Kurbağayı Takip Et – Lipton
2-) Unilever Sustainable Living Plan
Dogrusu milli degerlerimizden cayin yirmibes yil icinde ülkemiz topraklarinda üretilememesi fikri insani ürpertiyor gelecekten yiyoruz burasi kesin ve nereye kadar ülke kaynaklari har vurup harman savrulacak ya da geregince kullanilamayacak… Ülkemiz cografyasi aslinda cok cesitli ekime bicime elverisli ve Hollanda gibi ülkelerde ciftciler modern yöntemlerle cok ileri verim almasina karsin bizim gibi sahane bir cografya harcaniyor ve cöllesiyor burada UNILEVER”i kutlamak istiyorum cünkü onlar denetleyin gelin bizi arayin tarayin ve izin verin ki düzenli calismalarla cay üretilebilsin ve bunu LIPTON markasi altinda yapalim demisler ve esas aci olan ise bircok yerli üreticinin kendi kaynaklarina sahip cikmamasi…
Güzel bir izlenim olmuş unilever ürettiği ürünlerin kalitesinden ziyade bunların tanıtımında da fark yaratıyor türkiye reklam sektörüne cok özgün çalışmalarla anıldı
Katı yag hala sana diye anılıyorsa?Dondurma=Algida ise?ws..