-
Son Yazılar
Popüler Yazılar
Bölümler
IN ENGLISH y En Español
*
Darbeler, Devrimler ve Demokrasilere Faturası
3 Temmuz 2013’te oldukça önemli bir haber geldi Mısır’dan… Göreve geldiği günden beri özellikle dini referanslı icraatları nedeni ile bir kesimi fazlasıyla tedirgin eden Muhammed Mursi’ye Ordu lideri El-Sisi tarafından yetki devri için tebliğ edilen 48 saatlik süre doldu. Her ne kadar bu yaşananlar, Batı medyası tarafından, bir darbe olarak nitelendirilmeyip, bir görev değişikliği gibi kamuoyuna lanse edilse de, kuşkusuz demokrasi yara almıştı. Atanmışlar, seçilmişler üzerinde tahakküm kurmuştu. Demokrasi adına tasvip edilemez bir durumdu bu…!
Sözlük anlamıyla; bir ülkede silahlı kuvvetler mensuplarının silah zoru ile ülke yönetimine el koyması anlamına gelen Askeri darbeler; 20 YY’ da çok geniş bir coğrafya’da vuku buldu. Latin Amerika’da, Asya’da, Afrika’da ve hatta Avrupa ülkelerinde…
Darbe tecrübesini yaşayan ülkelerden Türkiye, 27 Mayıs 1960 ve 12 Eylül 1980’de asker postallarını yönetimin kalbinde hissetmişti. Seçilmişlerin yerine geçen cunta yönetimleri kendilerine yakın olanları atamış, seçilmişlerin bazısı tutuklanırken bazılarına ise siyasi yasak getirilmişti. Kısacası, yönetim militerleşmiş, demokrasi ağır yara almıştı. Ülkenin yaralarını sarması bir hayli zaman aldı.
Gerek bizim ülkemizde gerekse gelişmekte olan diğer Ülkeler de çoğunluklu mazeret ise hemen hemen aynıydı: ekonomik ve sosyal nedenler!
Dünya siyasi tarihinde, darbeler ve devrimler neredeyse hiç eksik olmadı. Sadece geçtiğimiz YY içerisinde pek çok darbe ya da devrim yaşandı.
Coğrafi yakınlığımız olan ülkeler de bu tarz hadiselerden nasibini aldı.
Örneğin; Saddam Hüseyin 17 Temmuz 1968’de askeri bir darbe ile Irak’ta yönetimi ele geçirmiş, Muammer Kaddafi de 1Eylül 1969’da bizzat kendisinin gerçekleştirdiği bir darbe ile Mısır’ın Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturmuştu.
İran devrimi ise Anayasal Monarşi’den İslami Rejime geçiş şeklinde cereyan etmiş, sürgünden dönen Humeyni, Şah’ın hükümranlığına son vermişti.
***
Kavramlara ve Yaşama Etkilerine Bakış
Devrim, inkılâp ya da ihtilâl, bir durumdan başka bir duruma geçiş, evrim, dönüşümdür.
Her ne kadar, kimi çevreler; devrimlerin halk desteğini aldığı için darbelere nazaran daha kabul edilebilir olduğu konusunda fikir birliğine varmış olsalar da özünde netice açıktır: mevcut düzen yenisi ile değişecektir. Bu değişim demokratik bir yöne doğru da olabilir, diktatörlük yönüne de…
Mısır’a dönecek olursak. 30 Yıllık bir tek adam rejiminin ardından, tatminsizliği ayyuka çıkan halk, özgürlükleri için Tahrir meydanına çıkmıştı. Günlerce süren eylemlerin ardından emrindeki ordunun desteğini de kaybeden Hüsnü Mübarek, CIA Başkanı Leon Panetta’nın “görevi bırakabilir” açıklamasına rağmen bir süre direndi ama sonuç nafileydi. 11 Şubat 2011’de istemeyerek de olsa yetkilerini orduya ve anayasa mahkemesine devretti. Geçiş hükümetinin çabalarıyla ülkede ilk demokratik seçimler yapıldı ve müslüman kardeşlerin desteklediği aday olan Muhammed Mursi ipi göğüsledi. Tahrir meydanı sevinç gösterilerine sahiplik yaptı.
Hemen hemen 1 yılın ardından 3 Temmuz 2013’te bir kez daha yönetim orduya teslim edildi. Muhammed Mursi görevden alındı. Ordu yönetimi El-Baradey’i başbakanlık makamına oturttu. Çiçeği burnunda başbakanın ilk icraatı, beklendiği üzere, Anayasanın askıya alındığını duyurmak oldu!
Sancılı günler geçiriyor Mısır! klasik bir laf vardır ya “artık hiç bir şey eskisi gibi olmayacak” derler… Yani son üç senede olanlara bakacak olursak: 3 ayrı yönetim ekolünün Mısırlılar tarafından tecrübe edildiğini söylememiz sanırım mübalağ olmayacaktır. Mübarek’te bir suikast sonucu iktidara taşımıştı kendini… Mısır krallıktan sonra Cumhuriyet’i benimsemişti ancak arka arkaya yapılan her seçimi Mübarek kazanmıştı. Seçimler dünya genelinde demokratik olarak kabul görmedi, çünkü Mübarek muhalefete yaşam hakkı tanımamıştı.
Demek ki, Cumhuriyet ve Demokrasi aynı potada erimeyebiliyor! Cumhuriyet’ten seküler bir yönetim de çıkabilirken gayet teokratik ya da otokratik sistemler de çıkabiliyor. İronik ve ilginç olan halen Avrupa’da krallıkların hüküm sürmesi değilmidir zaten? Bknz: ingiltere, Danimarka, Hollanda vd. bu ülkelerde demokrasinin olmadığını söyleyebilir miyiz? İfade özgürlüğünün kısıtlanmaya çalıştığından bahsedebilir miyiz? Yapıları itibari ile dikta rejime en uygun ülkeler değil mi bunlar?
İletişim, İletişim, İletişim !!!
Dünya değişiyor ve gelişiyor. İnsanlar bir birey olduklarını hatırlamak istiyor. Bunu İran’da istiyor, Afganistan’da… Zaten Mısır’da şu an olan da bu… Demokrasinin özü isteniyor, sözü değil!
Sizce de olan biten her şeyin asıl sorumlusu iletişimsizlik sorunu değil midir? İnsanların birbirine olan tahammülsüzlüğünün, birbirlerini anlama çabasına girmek istememesinin sonucu değil midir? Seçimle gelen Mursi’nin ordu tarafından devrilmesinin nedenlerinden birisi de ortaya çıkan ifade ve iletişim krizini yönetememesi değil midir?
Biliyorsunuz ki, bir iletişim kazası da geçtiğimiz ay Türkiye’de yaşandı. Gezi olayları esnasında Üç maymunu oynamayı tercih eden yayın kuruluşları, Haziran başında Mısır’ın Tahrir meydanında yaşanan gelişmeleri an be an iletti ve canlı yayına hiç ara vermedi. Tam da buydu aslında İnsanların bir kısmını çileden çıkaran çünkü dünyadaki her gelişme Türkiye’de yaşanırmış gibi iletilebilirken, Taksim yok sayılmıştı, penguenler vardı TV’de… Bir iletişimci gözüyle tam da bu konuyu eleştirmiştim “EhMedya Neden Yoktun’u” yazarken… Medya her daim Nesnel haber üretmeli ve yansız olarak haberleri ekrana taşıma becerisini gösterebilmeliydi. Zaten gösterse idi, muhtemelen, olayların bu denli kargaşa ve kaosa sürüklemesinin de pekala önüne geçilebilirdi. Eskiden haberleri gizlemek ve aktarmamak böylesi durumlarda çözüm belki olabilirdi ama.. Bilginin bu denli hızlı yayılabildiği günümüzde, editoryal süzgeçten geçmeden servis etmeye müsait pek çok imkan var artık… Çünkü günümüz dünyasında artık her birey bir mecra…
Çok uzadı biliyorum ama hoşgörüyü ve yine iletişimin önemini ön plana çıkarmak istedim bu yazıyı yazarken… Uluslar yaşarken yönetimler değişebilir, bu tarihsel bir realitedir zaten…Bu seçimle de olabilir, demokratik olarak uygun görülemeyecek yöntemlerde denenebilir. Hatta tasvip edilmeyen bu yöntemler başarılı dahi olabilir. Başarılı olsun diye, taraftar bulsun diye halklar ikna edilmek istenirken promosyona dahi başvurulabilir. Mısır ordusunun darbeyi şirin göstermek için helikopter tepesinden “Tebrik ederiz 30 takım bardak kazandınız’, ’50 takım mutfak seti kazandınız’ ibareli hediye kuponları, yeni yönetim için meşru bir iletişim çabası iken darbe aleyhtarı bir kesim için ise kuşkusuz kara propagandadır.
Sorunların çözümünde ise her zaman dinlemek anlamak empati kurmak vardır.
Hayatımızın ana amacıdır iletişebilmek… İş hayatımızda bir ekibin liderliğini yaparken, Sporda bir takımın direktörlüğünü yaparken ve hatta ülkeleri yönetirken….
Yoksa birileri gelebilir ve şunu söyleyebilir: “Noktalandı Yönetimin”
Kaynak:
2-) Mısır Ordusundan Promosyon
4-) Saddam Hüseyin – Wikipedia
5-) Türkiye’deki Askeri Müdahaleler
Cok güzel bir yazi olmus emegine saygilar gercek anlami ile demokrasilerin yasayabilmesi icin cok seslilik ve tabii ki empati kurma yetenegi cok önemli lakin cagimizin bireysellesen toplumlarinda ben merkezci insanlarin agirlikli olarak toplumsal degerleri es gecerek kendi cikarlarina odaklanmalari ve her hadiseyi isine geldigince kullanmalari ve diger insanlari basamak olarak kullanmalari bence demokrasi kavramina oldukca aykiri düsmektedir. Misir ve diger Arap ülkelerinde esen rüzgarin akibeti zaten bellidir bizleri aydinlattigin icin tesekkürler sIkI bir takipcin olarak hararetli bir sekilde yeni yazilarini bekliyorum
Sevgi ve Saygi ile
Turgut Tuna
Katkın için ben teşekkür ederim. Dediğin gibi “çok seslilik” iyi kullanıldığında aslında demokrasiler için bir zenginliktir. Monolog’dan Diyaloğa geçtikçe, hemen her problemin üstesinden gelinebileceğine inananlardanım…