Spread the love

Category Archives: Güncel

Eğlenmeye Mangırsız iseniz Nüfuzunuz da mı Yok?

1300 TL oldu asgari ücret, sevindi dar gelirli çalışan…

300 TL artış iyiydi çünkü… Bazıları 500+ önermişti ama olsundu.

O, daha inandırıcı diye 1300TL’ya rey verdi!

Elin Amerikalısı Jack gibi, Alman’ı Hans gibi, Fransız’ı, Brigitte gibi

gezip tozabileceğini

arada sırada bir kaç vizyon filmine kaçarak yaşadığı stresten arınabileceğini düşündü.

Kim bilir artan para ile ayda bir

güzel bir restorana gidip felekten bir gece dahi çalabilirdi, belki…

***

Ammaaa,

Çok sürmedi sevinci…

Ulaşıma, Elektriğe, ve hatta Ekmeğe kuruş kuruşta olsa zamlar yağdı.

Doğalgaz henüz zamlanmadı gerçi ama ısınmanın faturası zaten kabarıktı, varsın oradan da vursunlar beni dedi içinden…

Kaşıkla verilip kepçeyle alınınca değişen bir şey olmadı.

Anladı ki tüm olan biten aslında bir illüzyon.

Sonunda isyan etti çalışan:

Benim Eğlenmeye hakkım yok mu?

***

Beyaz yakalı da ancak hayatını idame ettirebiliyordu zaten…

Kazanıyordu kazanmasına ama yeni eğitimler, yeni kitaplar, giyim-kuşam derken maaş gelir gelmez bitiyordu.

İroni şurdaydı ki:

Elin Plazalarda çalışan Amerikalısı ya da Avrupalısı keyfiyetten metro kullanırken, Bizimkisi okuduğu kaliteli okullara, giydiği pahalı kıyafetlere inat metrobüste akbil basmak zorundaydı!

Beyaz Yakalı da Geçinemiyor!

Yoksa gelmezdi ki ayın sonu!

Basit bir hesapla şartlar neredeyse dar gelirliyle aynıydı yani…

Sonunda isyan etti beyaz yakalı:

Benim Eğlenmeye hakkım yok mu?

***

Türk-İş Açıkladı.

Ocak 2016 verilerine göre bekar bir kişinin asgari geçim maliyeti 1782 TL iken dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken gıda harcaması tutarı ise 1447 TL (Açlık Sınırı) olarak belirlenmiş.

Öte yandan;

yoksulluk sınırı olarak adlandırılan gıda harcaması ile birlikte giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer harcamaların(kültürel faaliyetler, eğlence vs) toplam tutarı ise 4714 TL’yi buluyormuş!

Yaniiii…..

Bırakın açlık sınırında olmayı çoğumuz yoksul bile değiliz kardeşim!

Eğlenmek ne haddimize ki?

***

Hayat Pahalı

Öyle ya hayat pahalı!

Sebze meyveyi kilo kilo alıp elin Avrupalısı taneyle alıyor diye kafa bulduğumuz günler geride kaldı.

Yakıt pahalı, et pahalı…

Pek dillendiren yok ama: Eğlenmek de pahalı…

***

Batıda eğlenmek bir ihtiyaç… Biz de lüks!

Sanki her eğlenen şampanya patlatıyormuşcasına; eğlenecek isen faturasına da katlanacaksın görüşü yaygın…

iyi de ya benim eğlence anlayışım daha mütevaziyse?

Tiyatroya gitmek, sinemaya gitmekten daha çok keyif alıyorsam?

Bu da mı lüks?

***

Sinema özelinden yürüyelim. Bilet ücretleri ne kadar?

15-20 TL (Hatta 3D film ve kimi salonlarda 25-30TL)

Ayda 4 filme gidip her gittiğimizde dışarıda yemeye de 15 lira bütçe ayırdığımızı varsaysak, 120 TL’lık bir harcamayı gözden çıkarmamız gerekiyor.Elbetteki bu min. maliyet tek kişi için…

Ya aileysek? ya kız/erkek arkadaşımız varsa yanımızda?

Hesap ortada… Kesinlikle lüks!

***

O zaman soruyorum:

Hal böyle ve eğlenmek de bir lüksken, şu hayat pahalılığı içinde, en azından sinema gibi mütevazi bir eğlence biçimi için çılgın ücretler ödemeseydik; ve tüm vizyon filmlerini yok parasına izleyebilseydik, hoş olmaz mıydı?

Nerdeee?

diyorsunuz değil mi?

Şaşılacak şey; ancak 2014’ten beri faaliyet gösteren bir sinema kulübü sayesinde artık bu mümkün!

Zira yılbaşından bu yana gittiğim hiç bir filme, aylık 59.90TL’lık üyelik ödentisi dışında, para ödemedim ben…

***

Yalnız kötü haber şu: Böylesine bir nüfuzdan istifade edebilmek için davetiyeniz olması şart!

Yani kulübe üye olmak o kadar da kolay değil ?

Sitelerinde bir kaç gün içerisinde döneceklerini belirtseler de, yeterince şanslı değilseniz, kimi zaman bu süreç haftalar hatta ayları bulabiliyor. Öyle ki, bugüne değin 100.000 üzerinde başvuru alan kulübün kapısında büyük bir yığılma var, binlercesi sıra bekliyor!

İyi haberse eğer kulube daha önceden üye olmuş bir tanıdığınız varsa tüm bu süreçlerden hızlıca geçebilecek olmanız.


Özel Sinema Kulübü : SİNEMİA

Dilerseniz referansımla siz de üyelik başvurusunda bulunabilirsiniz.

Üstelik %15’lik iskontoda cabası… Hemen Tıklayın!


Hatırlayın ne demiştik, yukarıda?

pahalılığa isyan edip “benim eğlenmeye hakkım yok mu?” diye sitem ediyordu beyaz yakalı ve dar gelirli çalışan… Öyle değil mi?

Aslına bakarsanız haklıydı da! ; ama bu bahane artık tarih oldu. Zira, bundan böyle bizim çalışanlarımız da tıpkı elin Amerikalısı Jack gibi, Alman’ı Hans gibi, Fransız’ı, Brigitte gibi sinemaya gidebilecek; üstelik bir kaç vizyon filmi de değil dilediği kadar filmi sınırsızca izleyebilecek!

Arttırdıklarıyla mı?

İsterse Türkiye turuna çıkıp, elin batılısı gibi de gezip tozar. İsterse güzel bir restoranda felekten de bir gün çalar. Kim bilir?

Ha

tüm bu anlattıklarıma karşın halen mangır bende ne gezer deyip 59.90’u eğlenmek için çok bulan pinti taifesinden iseniz; size de diyecek tek bir şey kaldı:

be kardeşim, anladık da

Eğlenmeye Mangırsız iseniz Nüfuzunuz da mı Yok?


//diyelim ki yok!//

öyleyse hemen üye olun çünkü %15 indirimle sinemalarda nüfuz sahibi olmak sandığınızdan kolay çok! //


Emrah BAYILDIRAN

Ps1: Sinemia üyeliği sayesinde kazanacağınız bu ayrıcalık sayesinde Türkiye’deki her sinema salonunda ayda sadece 59.90’a tüm vizyon filmlerini izleyebilirsiniz. (3D, IMAX ve artık +4Dx’de de geçerli, üstelik gözlük ücretleri de dahil)

Ps2: Aşağıya yorumda bulunarak sormak istediğiniz her şeyi bizzat bana da sorabilirsiniz. Dilim döndüğünce sizlere yardımcı olmaktan mutluluk duyarım.

Ps3: Üyelik referansımla başvurarak hem üye alım sürecini hızlandırabilir hem de bu sayede %15’lik bir indirimden de ayrıca faydalanabilirsiniz.

Etkileşiminiz; Muteberlik Nosyonuyla Yorumlanacak!

Sürekli olur bana;

konuşmacılar sahnede tecrübelerini aktarırken, acaba konuşulanlarla empati kurabileceğim bir hatıram var mı diye sorarım kendime hep…

Blog Yazarı olarak davet edildiğim Kurumsal İletişim ve İtibar Yönetimi zirvesinde yine sordum:

“Sınırlı bir iş tecrübesine sahip olduğum halde kendimden örnek verebileceğim bir anım olabilir miydi?”

sonra anımsadım.

Çalıştığım İnşaat Projelerinden birinde teknik ofis mühendisi bir arkadaş,

oldukça itibarlı bulduğu matematik yoğun işini çeviri işi ile kıyasladığı bir anda aynen şu sözleri kullanmıştı:

“Ben bir hesap hatası yapsam şantiye durabilir. Viyadüğün ayaklarını yıktırıp gene yaptırabilirler. Neticede Şirket binlerce dolar zarar edebilir”

Açıkça yaptığım işe saygısı olmadığını beyan ediyor,

üstüne üstlük itibarı düşük bir mesleğe sahip olduğum imasında bulunuyordu yani…

Bunun üzerine demiştim ki:

“Emin ol ben de bir çeviri hatası yapsam, değil viyadüğün durması, şantiyenin tamamı durabilir! Neticede itibarı yerle bir olan şirket yüz binler hatta milyonlarca dolar zarar edebilir. Sen de kayıpların hesabını tutarsın artık…”

Belki fazlasıyla iddialı bir cevaptı o gün verdiğim…

ancak bugün dahi bu düşüncem sabittir.

“Aslolan görünen değil görünmeyen değerlerdir çünkü”

Kaan Ünver – Metro Group Türkiye Temsilcisi

Ne mi demek istiyorum?

Dinlediyseniz hatırlyorsunuzdur:

“Şirketlerin değerinin %50’sini oluşturan toplum nezdindeki itibarlarıdır”

demişti Metro Group Türkiye Temsilcisi Kaan Ünver, 3 Aralık 2015’te Albert Long Hall’da gerçekleştirilen zirvede.

Hatta,

2010 yazında Meksika Körfezinde bir petrol sondaj platformu patlamış olan

BP’nin Kurumsal İlişkiler Direktörü Murat LeCompte; kurumsal itibarın kimi zaman şirketin görünür maddi değerlerinden daha da önemli olabileceğini şöyle savunmuştu:

Murat LeCompte – BP Türkiye Kurumsal İlişkiler Direktörü

Her ne kadar Meksika Körfez krizini operasyonel bağlamda iyi yönetmiş olsak da; aynı beceriyi iletişimsel açıdan gösterememiş olmamız büyük talihsizlikti.

Kendimizi anlatamamış olmanın bedeli o kadar büyük oldu ki;

süreç sonunda dünya genelinde kaybettiğimiz itibar şöyle dursun, yüklü tazminatlar ödemek durumunda kalan şirketimiz finansal açıdan da oldukça güç duruma düşerek küçülmek zorunda kaldı.


eee Boşuna söylememiş Warren Buffet:

itibar kazanmak 20 yıl alırken, kaybetmek için 5 dakika yeterlidir.

diye

Tam da böyledir itibar

onunla devleşir ancak korumazsan sallanmakla kalmaz, yıkılabilirsin de!

Nankördür!

Maalesef, BP’nin Meksika Körfezi olayı “itibar yönetimi” için yapılmaması gerekenlere dair

etkili ve öğretici bir örnektir;

ama kabul etmek gerekir ki:

insan marifetiyle gerçekleşmiş de olsa BP’nin müdahil olduğu kaza yine de özünde bir afettir.

Afetlerde alınan önlemler, tıpkı depremler gibi, çoğunlukla olay sonrasını kapsadığına göre

yapılabilecek tek şey vardır:

“Yaraları Sarmak”

O zaman soru şu

Peki BP yaraları sarmamış mıydı? İtibar krizinin kaynağı neydi?

Şirket aslında daha ilk andan ibaret sahaya inip gerekli operasyonel çalışmaları başlatmış ve yaraları sarmaya çoktan başlamıştı, başlamasına ama…

krizin kaynağı da ironisi de şurdaydı: kamuoyunun bundan pek haberi yoktu.

Çünkü tüm dünya Meksika kıyılarının an be an siyaha boyanmasını endişeli gözlerle izlerken

BP CEO’su Tony Hayward:

‘’ Çevreyi bizden daha çok kirletenler var.’’

‘’Sorunla mücadele için gerekli teçhizata sahip değiliz’’

gibi sorumsuz açıklamalarda bulunmuştu(!)

Evet şaka gibi ama kesinlikle hepsi gerçek ve inanılmaz demeçlerdi bunlar…

Zaten,

bu talihsiz açıklamaların üzerine Barack Obama da ismi geçen CEO’yu ’Yüzyılın beceriksizi’’ ilan edince,

Halkın algısı

“BP hiç bir şey yapmıyor, çevreye karşı duyarsız”

şeklinde olmuştu haliyle…

Sonrasını biliyorsunuz; dibe vuran bir itibar; güven bunalımı ve birbiri ardına açılan yüklü tazminat davaları..

Demek ki savımda çok da haksız sayılmam:

Ne demiştim?

“Aslolan görünen değil görünmeyen değerlerdir”

Yani Şirketler muteber olmak, insana dokunmak başka bir deyişle onunla etkileşmek zorunda…

Peki bu nasıl olacak?

İtibar zirvesinde konu ile ilgili söz alan

İş Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı Bağımsız Yönetim Kurulu Üyesi Sevil Yıldırım

“Tüm İşletmeler bütüncül bir bakış açısına sahip olarak bu görünmeyen soyut kavramı içselleştirmek ve ona uygun davranmak zorundadır”

şeklinde bir tespitte bulunmuş,

bu yaklaşımın içini doldurup yapılması gerekenlerin yolunu gösteren ise; sorduğum bir soru üzerine Fady. J .Rahme olmuştu.

 


Video: Fady J. Rahme’ye Sorumu Sorarken

Kısaca şöyle özetlemişti durumu Rahme:

“Gelecek EnvOping(*) nosyonunu anlayabilmekte

20YY sunulan hizmetlerin çağıyken 21YY hiç kuşkusuz o hizmetlerin çevreyle etkileşiminin çağı olacak

yani demek istediği şuydu:

21 YY’da söz sahibi olmak istiyorsan; insanlarla olan etkileşimine dikkat etmek ve bunu 360 derece prensibi ile yapmak zorundasın

Mark Kennedy – Barack Obama ve George W. Bush’un eski PR Danışmanı / Siyasetçi / Akademisyen

İşin doğrusu, bu açıklamaya, şunu da ben ilave edebilirim sanırım:

Her bir paydaş ile tek tek ilgilenirken

Mark Kennedy’nin de konuşmasında yer verdiği üzere

“kazan kazan”

prensibi ile hareket etmeniz yararınıza olabilir.

Çünkü

Öyle zaman gelir ki,

Yazının başında değindiğim teknik ofis mühendisi arkadaş gibi olaylara sığ bir bakış açısıyla yaklaşır;

paydaşlarınızı dinlemez, anlamaz, ihmal eder ya da küçük görürseniz her daim sürpriz bir itibar krizi yaşayabilirsiniz.

Böylesi bir anda, bir de, kriz iletişimini beceremezseniz

söyler misiniz

kayıplarınızın hesabını tutmaktan başka neye yarar ki

eşşiz matematik bilginiz?

//sözüm meclisten dışarı//


Dolayısıyla altını çizerek hatırlatmakta fayda var:

Şirketleri şirket yapan maddi değerleri değil görünmeyen manevi değerleridir.

Hiçbir pozisyon ne abartıldığı kadar önemli ne de hafife alacağınız önemsizdir.

bu bir CEO olsa bile değişmez!”

kimi zaman kriz en tepedeki bir adamın sözüyle başlarken, (bknz[1] BP)

kimi zaman iki çalışan el elele vererek basit bir sosyal medya videosu ile onlarca yıllık itibarınızı on para edebilir. (bknz[5] Dominos)


Unutmayın,

Geçtiğimiz YY’de itibarınızı belirleyen sizin anlattığınız şeylerdi.

Yeni YY’de ise

paydaşlarla olan Etkileşiminiz itibarınızı belirlerken, Geleceğiniz de yine onlar tarafından Muteberlik Nosyonuyla Yorumlanacak!

O halde ısrarla bir kez daha altını çiziyorum:

Aslolan görünen değil görünmeyen değerlerdir

Haksız mıyım?

<<Mutlu ve İtibarlı Senelere>>

Emrah BAYILDIRAN

Halkla İlişkiler ve Tanıtım Uzmanı

Not: 2010 senesinde yaşanan çevre felaketinin ardından gerekli dersleri çıkaran ve önlemleri alan BP; bugün çok daha güvenli ve insana duyarlı bir şirket haline gelmiştir. Şirketin insana dokunan çalışmaları arasında pek çok sürdürülebilir kalkınma projesi yer almaktadır. Türkiye’de yerel halkla birlikte gerçekleştirdiği çalışmalardan BTC projesi buna en güzel örneklerden biridir. Ayrıntılı bilgi için : BTC Sürdülebilir Kalkınma Girişimi
Kurumsal İletişim ve İtibar Yönetimi Zirvesinde Sn. LeCompte’un Çevre Felaketine de değinmesi şirketin geçmişiyle daima yüzleşmeye açık olduğunu bize göstermektedir. Kendisinin de ifade ettiği üzere Meksika Körfez krizi, pek çok üniversitenin iletişim fakültesinde bugün örnek olay olarak okutulmaktadır.
(*)EnvOping:
“EnvOping yani Enviroment Operating olarak isimlendirilen kavram; şirketlerin holistik bir bakış açısını benimseyerek tüm paydaşları dinlemekle mükellef olduğu, kendilerinin değil pazarın ihtiyaç ve önceliklerine göre hareket etmeyi tercih ettikleri bir yönetim felsefesi, yaklaşımıdır”

Kaynak:

[1] Bp Krizi Nasıl Yönetti?

[2] Kurumsal İletişim Enstitüsü

[3] Kurumsal İletişim ve İtibar Yönetimi Zirvesi

[4] EnvOping Geleceğin Mesleği mi?

[5] Dominos Pizza Sosyal Medya İtibar Krizi

[6] BP Kamuoyunu Bilgilendirme Açıklaması // Deep Water Horizon Meksika Krizi

Videolar:

Facebook ile Yorum Yapın
Follow @emrahbayildiran