Henüz liseye gidiyordum.
O günlerde,
havadan sudan, ondan bundan, ağırlıklı olarak ise mistik olaylardan, konuştuğum;
kafayı ciddi ciddi spiritüalizm ile bozmuş bir dostum vardı.
Yine kendisine ev ziyaretinde bulunduğum bir gün, kahvelerimizi içip hoş beş ediyor,
güncel olayların da kritiğini yapıyorduk ki;
konuşmanın tam ortasında
kapa fincanı da sana fal bakayım
deyiverdi birden… Şaşırdım. Öyle ya! ne ben Fallara itibar eden birisiydim ne de O 40 yıllık falcı; ama yine de fincanı kapadım.
Laf olsun diye konuşup kafamı ütüleyeceğini düşünüyordum ki arkadaş bombayı patlattı:
Emrah altı ay içinde Dünyanın öbür ucuna gidiyorsun!
Bu lafları o kadar tesirli, o kadar inanarak ve gözümün içine bakarak söylemişti ki; Ne yalan söyleyim korkmuştum.
Tesadüf bu ya! Altı ay kadar sonra; bir gece aile dostlarımızla yemek yerken oğullarının bir okul etkinliği çerçevesinde Amerika’ya gideceğini öğrendim. Okuduğu özel okul Kanada/Québec’te düzenlenecek bir folklor festivali için davet almıştı. Kendisi de dans ekibinde görevliydi.
Toplamda 15 gün sürecek bir seyahatti bu…
Festival tamamlandığında A.B.D’ye geçilerek bir günü Niagara, İki günü de New York olmak üzere toplamda üç günlük bir şehir turu da düzenlenecekti.
Harika bir olaydı benim için…
Hep böyle bir şey hayal etmiştim ama kadere bakın ki;
gidecek olan ben değildim. Ortağımızın oğlu idi.
Ne olduysa oldu düşüncelere daldığım ve henüz yemek masasından kalkmadığım bir anda; farkında olmadan ağzımdan, belli belirsiz, şu sözler dökülüverdi:
“Keşke ben de gidebilseydim”
O gece yatmadan evvel New York Caddelerini gezdiğimi hayal ettim. Times Square’a uğradığımı ve hatta 42. Caddeden müzik seti ve plaklar aldığımı hayal ettim. Ne bir dansçıydım, ne de O okulun bir öğrencisi; ama o ekip ile çeşitli gösterilere katılıp sahne aldığımı bile düşündüm.
Sadece bir hayaldi.
Bir hafta kadar sonra inanılmaz bir şey oldu. Bahsettiğim şanslı çocuğun babası:
Emrah sen de Amerika’ya gider misin?
diye sordu bana…
Ben nasıl yani diye soracakken beklediğim yanıt da geldi:
Ekibin sakatlanan dansçısı yerine, sizinkilerle de konuşup okula seni önerdik; şartları şu: Hızlandırılmış bir folklor eğitimine tabii olman ve gösterilere katılman!
Sonuç mu?
Québec Fest. de Folkl. Amateur
Kanada/Québec’te tam 12 gün geçirdim. Sokak kortejlerinden tutun da, önemli davetlilerin katıldığı gala ve kapanış gecelerine kadar pek çok yerde folklor ekibimle birlikte sahne aldım. Belki folklor ekibinin en amatör üyesi olarak genellikle geri planda idim ama oradaydım işte!
Aradan altı ay geçmişti ve ben; gerçekten de dünyanın diğer ucunda idim. Gerçekten de hayal ettiğim şeylerin neredeyse tıpkısını yaşıyordum. New York’a geçtiğimizde ise 42. Caddeden harika bir müzik seti satın aldım. Hemen ardından ise yepyeni hiphop cdleri…
Arkadaşımın falı çıkmıştı.
Peki tüm bunlar Nasıl mı olmuştu? Tesadüf müydü?
Yaşadığım bu enteresan deneyim geçtiğimiz günlerde “The Secret” kitabını okurken birden aklıma geldi.
O zamanlar “çekim yasası” diye bir şeyden haberim de yoktu açıkçası…(*)
Ne mi Çekim Yasası?
Kısaca Rhonda Bryne tarafından, ;
İste, İnan, Al
olarak özetlenmiş eşşiz bir “sır”.
Daha açık ifade edersek “iyi Düşün İyi olsun” öğretisi”
Öyle görünüyor ki:
Başıma gelenlere bakılırsa bu yasa “The Secret” tan önce de benim hayatımda imiş
Başka bir deyişle “Sır”ı hep biliyormuşum ben
Derler ya fal bahane sohbet şahane… O gün bahis olan fal bakılması değil, sohbet esnasında, arkadaşım tarafından isteklerimin bana hatırlatılmasıydı aslında!
İsteklerimi o kadar vurgulu söylemişti ki; o an ben bilinçsizce dünyanın öbür ucunu New York’u Edimlemiş yani imgelemiştim. Gerçek gibiydi. Korkmam da bundandı.
İlk aşama tamamlanmıştı.
İkinci aşamada ise Manevi olarak New York’u Niyetlemiş ve oradaymış gibi davranmaya başlamıştım.
Sohbetlerimde Amerika’ya daha çok vurgu yapmam, eskisinden daha çok rap müzik dinlemem ve amerikan filmi seyretmeye başlamam hep bu yüzdendi…
Tesadüfen aile dostumuzun oğlunun Amerika’ya gideceğini öğrendiğimde ise artık bu son Aşamaydı! Beynim o anda “Al” komutuna geçmiş, istediklerimi Yaşamanın zamanı gelmişti.
New York – Emrah BAYILDIRAN
İşin güzel tarafı şuydu:
Fal seansında duyduklarımla isteklerim tetiklenmiş; komutu alan beynim arka planda sessizce çalışmaya devam etmişti…
Taa ki dileklerimi gerçek kılana kadar!
Yasa var mı?
Seni bilmem ama dileklerimi gerçek kılmak adına ben bu yasayı bilinçli/bilinçsiz olarak çok defa kullandım. Çoğunda da işe yaradı diyebilirim.
Bir dönem Londra’da 7.5 ay yaşayıp çalışmam… İki uluslararası projede görev almış olmam… Şu an İspanyolca öğreniyor olmam, ve hatta şu an yaşadığım semt ile yaşadığım ev; düşündüklerimin tıpkısının aynısı!
O halde,
Yaşadıklarımın Alameti Farikası “Çekim Yasası” olabilir mi?
Bunu şöyle açıklamaya çalışayım:
Meslek sahibi olmak adına havuzlara atılan paralara, evlenmek için ağaca bağlanan çaputlara, ev sahibi olmak için hıdrellezde gömülen o kağıtlara…
mutlaka sen de şahit olmuşsundur.
Peki tüm bunlar ne mi?
Hepsi ama hepsi isteklere dair birer imge!
Başka bir deyişle “niyet beyanı”
Niyet Beyanı da Ne demek?
Rhonda Bryne tüm bu niyet beyanlarını yani ritüeller dizisini çekim yasası olarak adlandırıyor olsa da bana göre gerçek şu :
Çekim Yasası = Dua
Rhonda‘ya göre:
“şüphe etmezsen dilediğin her şeye sahip olursun, ancak kuşku duyarsan evren sana bunu vermez “
O halde yukarıdaki deyişin meali şu olsa gerek:
Çalışmaz çabalamaz. Hedeflerine koşmazsan. İmgeleme aşamasında kalır ileri adım atamazsın! Hayallerin de gerçek olmaz!
Gayret göstermeden “bir şeyi olmayı” ya da “bir şeye sahip olmayı” dilemek; en masum ifade ile saflık değil midir zaten?
Havuza para atmakla meslek sahibi olunamayacağı gibi, ağaca çaput bağlamakla da ev sahibi olunamayacağına göre;
sadece bunları yapmak ve sonra da neden olmuyor diye kolları açıp yakarmak, ne kadar anlamlı?
Besbelli, hemen herkes daha ilk aşamada tabiri caizse havlu atıyor.
Haliyle imgelenen hiç bir şey de gerçek olmuyor.
Ama bazı anlar var ki;
imgelesen de inansan da, çabalasan da; yine de başarı gerçekleşmeyebiliyor.
İstediğin okul, İstediğin iş hatta eş!
Olmuyor da Olmuyor.
Ne yani Çalışmıyor mu o zaman Yasa?
Diyor ki Mevlana:
“üzülme olmuyorsa istediğin halihazırda, ya daha iyisi olacağı için ya da gerçekte olmaması gerektiği için olmuyordur aslında!
Demek ki, kimi zaman istemek hatta çabalamak da yetmiyor. Böyle zamanlarda iyi şeylerin olacağına inanarak beklemek ancak aynı zamanda inandığımız şeyler adına mücadeleden düşmemek gerektiği açık…
Özetle Demek istediğim
bana göre dileklerin gerçekleşmesi adına evrende bir sihirli gücün var olduğu kesin!
Bu gücü kullanıp kullanmamak ise tamamen senin seçimin!
Başka bir ifade ile:
Sen, bu gücün adına ister Dua de ister Yasa
fakat;
Tevekkülü de Unutma!
isteklerine kavuşmak için her zaman Edimle, Manen Niyetle; ve Yaşa!
Emrah BAYILDIRAN
Halkla İlişkiler ve Tanıtım Uzmanı
Kaynak:
1-) Rhond Bryne : The Secret
(*) Açıkçası o zamanlar %100 Düşünce gücü diye bir kitabı okumuştum.
Akaşa Yayınlarının çıkarmış olduğu kitap, özellikle de beynimizin çalışma mantığına dair çok daha somut bilgiler içeriyor. Kitap Rhonda Bryne’in The Secret ile vermek istediği öz-mesajı vermekle kalmıyor; bilimsel açıklamalar eşliğinde farkındalık seviyenizi de arttırıyor.
Bu tarz kitapları okumayı seviyor ancak henüz okumadı iseniz “Jack Ensign Addigton” adlı yazarın %100 Düşünce Gücü” adlı kült kitabına muhakkak kütüphanenizde yer açmalısınız.